![]() ![]() Türk Psikiyatri Dergisi 4: (4) 1993 TARTIŞMA YAYIN KURULU NOTU Ülkemiz, henüz bir ruh sağlığı yasasına sahip olmayan sayılı ülkeler arasında yer alıyor. Ruh hastalarının bireysel hak ve özgürlüklerinin ne gibi koşullarda ve nereye kadar sınırlandırılabileceği ya da zorunlu yatış işleminin hangi koşullarda ve ne şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği gibi konulara açıklık getiren kanun maddelerimizin olmaması, psikiyatri hekimlerinin yetki ve sorumluluklarının sınırlarının belirsiz olmasına yol açmaktadır. Bunun sakıncalı sonuçlarını günlük uygulamalarımızda görüyoruz. Sağlık Bakanlığı'nın bir süredir bu eksikliğin giderilmesine yönelik olarak bazı girişimlerde bulunduğunu biliyoruz. Sağlık Bakanlığı Ruh Sağlığı Daire-si'nin bu konudaki çalışmalarının ürünü olan Ruh Sağlığı Yasa Tasarısı değişik psikiyatri kuruluşlarına gönderilerek kısa bir süre önce görüş ve önerilere açıldı. 15 Ekim 1993 tarihinde Ankara'da yapılan bir panelde bu yasa tasarısı değerlendirildi. Psikiyatri Asistanları ve Uzmanları Derneği tarafından düzenlenen bu panele konuşmacı olarak Dr. Nevzat Satmış (eski Ruh Sağlığı Daire Başkanı), Prof. Dr. Nevzat Toroslu (A.Ü. Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Niyazi Uygur (Bakırköy R.S.H.H.), Dr. Yasemin Oğuz (A.Ü. Tıp Fakültesi), Dr. Cumhur Boratav (Gazi Ü. Tıp Fakültesi) katıldılar. Paneli Prof. Dr. Orhan Öztürk yönetti. İlk konuşmacı olan Dr. Satmış, yasa taslağının hazırlanma süreci konusunda bilgi verdi ve taslağı tanıttı. Daha sonra söz alan Dr. Toroslu ise bu taslağın gerek içerik gerekse şekil olarak yasa olmaya aday bir metnin gereklerim karşılamaktan uzak olduğunu söyledi. Dr. Toroslu'nun uyarısı böyle bir metnin hazırlanma sürecinde mutlaka bir hukukçuya danışılmasının gerekliliğini kavramak açısından öğretici oldu. Dr. Uygur, taslak kapsamı içerisinde bazı alanlara hiç yer verilmediğinin görüldüğünü bu hali ile yasalaşması durumunda ruh sağlığı alanındaki boşluğu dolduramayacağını söyledi. Dr. Boratav ise ruh sağlığı alanındaki yasal düzenlemelerin durağan ve katı değil esnek ve gelişmeye açık bir yapı sergilemesinin gerekli olduğunu belirtti. Aşağıda Dr. Yasemin Oğuz'un bu toplantıda ileri sürdüğü görüşler doğrultusunda hazırladığı bir yazısını sunuyoruz. Türk Psikiyatri Dergisi olarak, bir ruh sağlığı yasası ön hazırlıklarının yapılmakta olduğu bu dönemde, konu ile ilgili bir tartışma ortamı yaratmak istiyoruz. Bu konudaki görüş ve önerilerinizi bekliyoruz. Uzunca bir metin olması ve Dergi'nin yayın olanaklarını aşması nedeni ile yasa tasarısı metnini yayınlayamıyoruz. ETİK AÇISINDAN RUH SAĞLIĞI ALANINDAKİ YASAL DÜZENLEMELER Dr. N. Yasemin OĞUZ* Günümüzde tıp alanındaki hızlı gelişmeler tıp hukuku ve tıp etiği alanına da yansımış, bu alanlarda yeni düzenlemelerin yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu gelişmelerden en çok etkilenen alanların başında ruh sağlığı etkinliği gelmektedir. Tüm dünyada tıp hukuku ile uğraşanların başlıca gündem maddelerinden biri ruh sağlığı hizmetlerinin temel ilkelerinin belirlenmesi ve yasal düzenlemelerin oluşturulmasıdır. Ülkemizde de ruh sağlığı alanında etkinlik gösterenlerin çoğu bu alanda yasal bir boşluk olduğunun farkına varmış • Ankara Ü. Tıp Fak., Deontoloji (Tıbbi Elik) Anabilim Dalı, Doktora öğrencisi. ve bu boşluğu doldurmak için bazı çalışmalar başlatılmıştır. Bu yazının amaçlarından biri ülkemizde bir Ruh Sağlığı Yasası'nın gerekli olup olmadığı sorusuna yanıt bulmaktır. Yazının ikinci amacı ise böyle bir yasal düzenlemenin gerekli görülmesi halinde, onun temelini oluşturacak ilkelere ışık tutmaktır. Ruh sağlığı alanındaki gelişmeleri yayınlarından izlediğimiz ülkelerin hemen hepsinde ruh sağlığı hizmetleri yasalarla veya benzeri kurallarla düzenlenmiştir. Ülkemizde ise böyle bir durum söz konusu değildir. Ruh sağlığı hizmetleri genel yasaların bu alana uygulanabilecek yoruma açık maddeleri ve kimi yasalarda bulunan az sayıdaki doğrudan ilgili maddeler çerçevesinde yürütül- 304 inektedir. Ruh sağlığı alanında bugün ulaşılan kuramsal ve teknik gelişmişlik düzeyi göz önüne alınacak olursa, yürürlükte bulunan bu düzenlemenin, daha gerçekçi bir söyleyişle bu yasal olarak düzenlenmemiştik halinin gereksinimleri karşılamaktan uzak olduğu açıkça görülür. Bu saptamanın doğal bir sonucu olarak genelge çer eğilim, ruh sağlığı hizmetlerini yeniden yapılandıracak yasal bir düzenlemeye gidilmesi gerektiği yolundadır. Son yıllarda bu yasal boşluğu doldurmak için yapılan ve 1990 yılından bu yana süren çalışmalar bu gözlemi desteklemektedir. Ruh sağlığı etkinliğini yasal olarak düzenleme deneyimini yaşamış ülkelerin bu konudaki çalışmalarını incelemek, aynı yanlışları tekrarlamamak açısından önemlidir. Bunlardan ABD gibi yazılı yasaları az olan ve hukuk sistemleri içtihatla işleyen ülkelerde ruh sağlığı etkinliğini "code of ethics" adı verilen "etik ilkeler" biçiminde Türkçeleştirilebilecek kurallar denetlemektedir. Bu kurallara uyulmasını meslek birlikleri sağlamaktadırlar, bu anlamda yaptırımları da vardır. Bir edimin dava konusu olması halinde, edimin bu ilkelere uygun bulunması mahkemede söz konusu edimi gerçekleştiren lehine bilirkişi raporu değerinde etki yapmaktadır (Lonsdorf 1978). Oldukça ayrıntılı yazılı yasalarla yönetilen İtalya gibi ülkelerde ise ruh sağlığı yasalarının disiplinler arası bir çalışma ile onaya konmasına karşın yine de hızla eskidiğini görüyoruz. İtalya örneği hem toplum yapısı hem de hukuk sistemi açısından ülkemizle olan benzerliği nedeniyle önem taşımaktadır. İtalya'da ruh sağlığı etkinliğini düzenleyen yasa 1978 yılında geniş bir kamuoyu desteği ile. kabul edilmiştir. O dönemde A.B.D.'nde etkin olan antipsikiyatri yaklaşımı ve bunun sonucu olarak oluşturulan etik ilkeler, bu yasayı büyük ölçüde etkilemiştir. Ancak İtalyan toplumunun gerek toplum yapısı gerekse ekonomik refah düzeyi açısından Amerikan toplumundan oldukça farklı oluşuna bir de ruh sağlığı alanındaki hızlı değişim ve gelişim eklenince, yasa kısa zamanda uygulanamaz hale gelmiştir. Yasanın temel kavramları olan tehlikelilik, yeterlilik, özerklik gibi kavramların tanımları kısa zamanda öylesine değişmiştir ki yasanın tümünde bir değişiklik yapmak zorunlu hale gelmiştir. Ancak 1983 yılından bu yana gündemde olan bu değişiklik halen yapılabilmiş değildir (Jones ve ark. 1991). Türkiye gibi tıp etkinliği, 1928 yılında yapılmış bir yasa (Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun) ve 1960'da yapılmış bir deontoloji tüzüğü (Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi) ile denetlenen bir ülkede ruh sağlığı hizmetlerini bir yasa ile düzenlemek tartışılması gereken bir konudur, çünkü sonradan böyle bir yasayı ne kadar eskimiş ve işlevsizleşmiş olursa olsun değiştirmekte sorunlarla karşılaşılabilir. Ancak Psikiyatri Asistanları ve Uzmanları Derneği (PAUD)'nin Ruh Sağlığı Yasa Tasarısı taslağını tartışmak amacıyla düzenlediği panelde konuşmacı olarak bulunan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nevzat Toroslu'nun da belirttiği gibi anayasal bir insan hakkı olan özgürlük ancak ve ancak bir yasa ile belirlenen koşullarda bireyin elinden alınabilir, yine de böyle bir yasanın ne ölçüde ayrıntılı olacağı tartışmaya açık bir konudur. Bu önemli saptama doğrultusunda, en uygun çözüm ruh sağlığı etkinliği alanında yasa ile belirlenmesi gereken konularda karar verecek kişi ve/veya kurumu ve yaptırımları belirleyecek çok genel bir yasa ile daha kolay değiştirilip yenilenebilecek bir tüzüğün birbirini tamamlayacak şekilde birlikte kullanılması olabilir. Tüzüğün oluşturulması, yenilenmesi ve uygulanması mesleki bir kuruluşun yetki ve sorumluluğunda olmalıdır. Bu mesleki kuruluş Türk Tabipleri Birliği (TTB) gibi genel tıp ile ilgili bir kuruluş olabilirse de, tercihen Türk Psikiyatri Birliği gibi etkinliğin içinden gelen ve bu alanda uğraş verenleri doğrudan temsil eden bir kuruluş olması yeğlenmelidir. Türk Psikiyatri Birliği, henüz kurulmamış olmakla birlikte, böyle bir kuruluş ruh sağlığı alanında mevzuatı oluşturmak dışında daha birçok konuda önemli görev üstlenebilir, dahası günümüz koşullarında bu bir gereklilik halini almıştır. Sonuç olarak böyle bir mesleki örgütün en kısa zamanda kurulması bir zorunluluktur. Sözü geçen tüzüğün ilkelerine uygunluk bir bilirkişilik değerinde olmalıdır. Elimizde, bu konuda son üç yıl içinde yapılmış iki çalışma vardır. Bunlardan biri İstanbul Ruh Sağlığı Koordinasyon Komitesi'nin hazırladığı tasarı, öteki Sağlık Bakanlığı Ruh Sağlığı Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan yasa tasarısı taslağıdır. İstanbul Ruh Sağlığı Koordinasyon Komitesi tarafından hazırlanan ve ikincisinden daha eski olan tasarı taslağı paternalistik eğilim gösteren ve çağdışı bir etik yaklaşımı benimseyen bir metin olup ülkemizdeki ruh sağlığı çalışmalarının gelişmesinde olumsuz etkiler yapacak öğeler içermektedir. Yalnızca kullanılan dil bile metnin genelinde kendisini gösteren tutucu yaklaşımı örnekleyebilecek niteliktedir. 15 Ekim 1993 günü PAUD tarafından düzenlenen panelde tartışılan ikinci çalışma ise Sağlık Bakanlığı Ruh Sağlığı Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan "Ruh Sağlığı Yasa Tasarısı Taslağı"dır. Bu metin kuşkusuz ötekine göre daha çağdaş bir etik yaklaşımın 305 ürünü olmakla birlikte içeriği üzerinde az çalışılmış bir metindir. İçeriğine bakıldığında ruh sağlığı etkinliğinin tüm yönlerini kapsamadığı, ruh sağlığı ile ilgili kavramların kimilerinin yanlış, kimilerinin eksik tanımlandığı, bu tür bir yasa oluştururken mutlaka tanımlanması gereken kimi kavramların (tehlikelilik, yeterlilik) ise hiç tanımlanmadığı görülmektedir. Zorunlu yatırma zorunlu tedavi ayrımının yapılmaması, zorunlu yatışa tabi tutulan hastanın araştırmalarda denek olarak kullanılmasının koşullarından, koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinden hiç söz edilmemesi de bu metnin başka bazı eksikleridir. Hukuk açısından bakıldığında ise bu metnin hukuksal bir metin yapısında olmadığı görülmektedir. Metin ne yapısal olarak herhangi bir yasal metin olma özelliği taşımaktadır, ne de önerdiği yasal düzenleme Türk hukuk sistemine uymaktadır. Bu hataların metni hazırlayanların hukuk konusunda bilgi sahibi olmayışlarından ve bu konuda disiplinlerarası işbirliğine başvurmayışlarından kaynaklandığı açıktır. Bu çalışmalardaki eksiklikler, bu tür yasal düzenlemelere gerek duymaya başlayan ülkemizde, bu düzenlemelere temel oluşturacak bazı tartışmaların öncelikle yapılması gerektiği konusunda önemli kanıtlar niteliğindedir. Hangi düzeyde olursa olsun ruh sağlığı alanını ilgilendiren bir yasal düzenleme bazı temel yapısal özellikler göstermelidir. Bunlardan bazıları şöylece sıralanabilir: İster etik kod olsun isterse yasa olsun tıp etkinliğini ilgilendiren her kural şu üç temel yaklaşımdan birini içerir: 1.) Birey devletin malıdır, herhangi bir nedenle hastalandığında (bozulduğunda) devlet onu bazen kendisine rağmen tedavi (tamir) ettirecektir. 2.) Devlet birey için vardır, sağlık bir insan hakkıdır. Devlet sağlık hizmetini bireye, bireyin istemine ve koşullarına en uygun gelecek biçimde sunmak zorundadır. 3.) Devlet toplum için vardır, toplumun yararı için gerektiğinde bireyin yararı ikinci plana atılabilir. Bunlar her ne kadar birbirinin zıddıymış gibi görünse de (ki gerçekten de öyledirler), birinin olduğu yerde öteki olamazmış gibi görünse de aslında yasal düzenlemeleri oluşturan metinlerde hepsi bir arada bulunabilir. Asıl olan bir kuralı koyarken bu temel yaklaşımlardan hangisinin etkin kılındığının farkında olmak ve o kuralın kapsadığı alan için en az etik değer harcayacak ya da en fazla etik değer koruyacak yaklaşımı kullanmaktır (Kuçuradi 1988). Başka bir temel özellik kavramsal açıklıktır. Ruh sağlığı alanında yapılacak yasal bir düzenleme bazı kavramları temel almak ve bunları tanımlamak durumundadır. Bunlardan bazıları, örneğin tehlikelilik, onam (rıza) verme konusunda yeterlilik, ruh hastalığı gibi tanımlanması her zaman kolay olmayan kavramlardır. Bu kavramların tanımları olabildiğince açık bir biçimde, çağdaş bilimsel bilgi ve yaklaşımlara uygun olarak yapılmalıdır. Yasal düzenlemelerin çoğunda olduğu gibi ruh sağlığı ile ilgili olanda da kapsam önemli bir özellik olacaktır. Tüm uğraş alanının etkinliklerini ve onun öteki alanlarla ilişkilerini düzenleyecek bir yasal düzenleme amaçlanıyorsa her sorun kümesinin üzerinde önemle durulması gerekmektedir. Eğer amaçlanan yalnızca zorla hastaneye yatırıp tedavi etme sorununa yasal bir çözüm getirmekse o zaman yasal düzenlemenin adı "Ruh Sağlığı Yasası" olmamalıdır. Tüm yasal düzenlemeler uygulama alanındaki kimi sorunlardan köken alır. Bu nedenle uygulanabilirlik böyle düzenlemelerin en önemli özelliklerinden biridir. Hedeflenen yasal düzenlemenin ruh sağlığı alanında uygulanabilir olabilmesi için hem hukuk sistemine ve adli işleyişe hem de ruh sağlığı sisteminin işleyişine uyumlu olması gerekir. Ruh sağlığı alanında yasal bir düzenlemenin yapılması için gerekli duyarlılık ve yönelim, böyle bir çabanın sonuca ulaşması için elverişli bir düzeydedir. Bu şansın iyi değerlendirilmesi tarihsel bir sorumluluktur. Ruh sağlığı alanında ortaya çıkan yasal ve etik sorunların çözümünde yol gösterici olacak uzun soluklu, dinamik ve ülkemizin yapısına ve gerçeklerine uygun bir yasal düzenlemenin yapılabilmesi için disiplinlerarası bir çalışmanın ve böyle bir çalışmaya kuramsal destek sağlayacak, kavramlara ve ilkelere yönelik bir tartışmanın başlatılması ve sürdürülmesi zorunludur. PAUD'un ilk ve en önemli adımını atarak başlattığı bu sürecin verimli olacağını ve olumlu sonuçlara ulaşacağını umuyorum. KAYNAKLAR Jones K. Wilkinson G, Craig TKJ (1991) The 1978 Italian Mental Health Law-A Personal Evaluation: A Review. Br J Psychiatry. 159:556-561. Kuçuradi I (1988) Etik. Ankara. Meteksan Ltd. Şti. s. 112-113. Lonsdorf KG (1978) The involuntary commitment of adults: An examination of recent legal trends. Symposium on Forensic Psychiatry, s. 651-659. 306 |